12 Şubat 2013 Salı

İçişleri Bakanlığının 'POLİSE DE SENDİKA HAKKI'' konusundaki soruya 05.02.2013 tarihinde de verdiği cevap


İçişleri Bakanlığının 'POLİSE DE SENDİKA HAKKI'' konusundaki soruya 05.02.2013 tarihinde de verdiği cevap bildiğiniz gibi .... SORU İLE CEVAP ARASINDA İLLİYET BAĞI BULAN EL KALDIRSIN !!

CHP millet vekilleri Orhan DÜZGÜN ve Muharrem İNCE nin EMNİYET SENDİKASI hakkında İçişleri Bakanının cevaplaması için vermiş oldukları Yazılı soru önergesine Bakanlıktan gelen resmi açıklama...

SORULAN SORU İÇİN TIKLAYINIZ ;http://www2.tbmm.gov.tr/d24/7/7-12458s.pdf

SORULAN SORUYA VERİLEN CEVAP İÇİN TIKLAYINIZ ;http://www2.tbmm.gov.tr/d24/7/7-12458sgc.pdf

SORU İLE CEVAP ARASINDA İLLİYET BAĞI BULAN EL KALDIRSIN !!

BAKINIZ İÇ YARGI NE DİYOR ? ;https://www.facebook.com/photo.php?fbid=457875530915002&set=a.457875114248377.92645.167653309937227&type=3&theater

EGM TARAFINDAN SENDİKA KURANLARA SORUŞTURMADA SORULAN SORULARA '' Polis Kürsüsü '' OLARAK HAZIRLADIĞIMIZ CEVAPLAR ;https://www.facebook.com/photo.php?fbid=452698981432657&set=a.452698961432659.91758.167653309937227&type=3&theater

Polis neden sendika istiyor…

Yakasına sendika rozeti takmak için değil herhalde. Yaşanan ve yaşanmakta olan sorunların çözümü için muhatap bulunamıyor da ondan.

Polis teşkilatı tamamen “Takdir”, “Uygun Görme”, “Keyfi Muamele” yasaları ile idare ediliyor ve bu durum birçoklarının işine geliyor. Yanlış idari yapı yüzünden mevcut yasal mevzuatların tamamı havada kalıyor. Teşkilat tam anlamı ile insan kalabalığından oluşmuş bir yığın olarak görülüyor. İhtisaslaşma, uzmanlaşma imkânı fırsatı nerede ise hiç yok ve bu yollar sürekli tıkanıyor. Uzman personel üzerinde keyfi uygulamalar sınırlı olacağından, keyfi uygulama alanları geniş tutulmak isteniyor sanki. Amir-Memur istediğiniz kadar beceriniz, bilgi birikiminiz olsun boş… Yaşınızın, tecrübenizin, becerilerinizin hiçbir önemi yok… Meslek ekip işi ancak içinde bulunduğunuz ekip faaliyetleri bir anda sekteye uğrayabilir… Nasıl mı? Alışıldık bir uygulama ile aynı şube veya birimde görevli %10 luk kadro sayısı, görülen lüzum üzerine başka yerlere bir gecede atanır... Her an, hiçbir gerekçe gösterilmeden, yapılan görevin diğer birimlerle veya kurumlarla ilişkileri ve önem derecesi de hiç gözetilmeden biriminiz, görev yeriniz değiştirilir. Çarpık yapı içerisinde böylesine keyfi atamalar, bir zorunluluk olarak görülür. Zira çoğu amir sınıfı personel, kendisine kul köle olmayı reddeden personelini fişleyerek pusuya yatmış, böylesine genel rotasyon dönemini beklemektedir.

İnternet üzerinden Sayın Cumhurbaşkanına yöneltilen soruların başında Polise Sendika Hakkının verilip verilmeyeceği vardı. Bu soru Köşke çıkan soru sahibi tarafından yüz yüze Sayın Cumhurbaşkanına da soruldu. Ancak alınan cevap hiç tatmin edici değildi. Geçmişte yaşanan bir takım olumsuzluklar dile getirilerek, sorun geçiştirilmeye çalışıldı. Kaldı ki o dönemde yaşanan sıkıntılar ülke genelinde ve tüm kurumlarda yaşanmakta idi. Türkiye bir Hukuk Devletidir. Polisin geçmişte iki ayrı dernek kurup kamplaştığı, ayrıştığı bir vakadır. Ancak asıl vaka o dönemde aciz kalan siyasi iradelerin, hukuk çerçevesinde bu olumsuzlukları giderememeleridir. İdare hukuk yerine zorbalık yöntemlerini kullanarak sorunları daha kronik hale getirmemeli hukuk çerçevesinde çözüm yolları bulabilmelidir. Hastalıklar bir doktor gibi çok yönlü araştırılabilmelidir. Zaten konu tam anlaşılmadı her halde Polis dernek kurmak istemiyor, sendika istiyordu… Polis neden sendika istiyor… Yakasına sendika rozeti takmak için değil herhalde. Yaşanan ve yaşanmakta olan sorunların çözümü için muhatap bulunamıyor da ondan.

Polis teşkilatı tamamen “Takdir”, “Uygun Görme”, “Keyfi Muamele” yasaları ile idare ediliyor ve bu durum birçoklarının işine geliyor. Yanlış idari yapı yüzünden mevcut yasal mevzuatların tamamı havada kalıyor. Teşkilat tam anlamı ile insan kalabalığından oluşmuş bir yığın olarak görülüyor. İhtisaslaşma, uzmanlaşma imkânı fırsatı nerede ise hiç yok ve bu yollar sürekli tıkanıyor. Uzman personel üzerinde keyfi uygulamalar sınırlı olacağından, keyfi uygulama alanları geniş tutulmak isteniyor sanki. Amir-Memur istediğiniz kadar beceriniz, bilgi birikiminiz olsun boş… Yaşınızın, tecrübenizin, becerilerinizin hiçbir önemi yok… Meslek ekip işi ancak içinde bulunduğunuz ekip faaliyetleri bir anda sekteye uğrayabilir… Nasıl mı? Alışıldık bir uygulama ile aynı şube veya birimde görevli %10 luk kadro sayısı, görülen lüzum üzerine başka yerlere bir gecede atanır... Her an, hiçbir gerekçe gösterilmeden, yapılan görevin diğer birimlerle veya kurumlarla ilişkileri ve önem derecesi de hiç gözetilmeden biriminiz, görev yeriniz değiştirilir. Çarpık yapı içerisinde böylesine keyfi atamalar, bir zorunluluk olarak görülür. Zira çoğu amir sınıfı personel, kendisine kul köle olmayı reddeden personelini fişleyerek pusuya yatmış, böylesine genel rotasyon dönemini beklemektedir.

Düşünün ki bir şubenin başındaki şube müdürü hemen her yıl değişiyor, çalıştığı birimin mevzuatını bilmeden geldiği gibi, öğrenemeden de gidiyor. Süreklilik olmadığı için sorumlulukta olmuyor… Yapılan işin aksayan noktalarının çözümü saptanamıyor veya sürekli erteleniyor… Bilgi birikimi oluşamıyor, sonraki dönemlere de aktarılamıyor, sürdürülen her uygulama-çalışma eskisini aratıyor… Hizmet içi eğitimler ve kurslarda dağıtılan sertifikalar ve güney otellerinde yapılan tatil seminerleri, toplantıları havada kalıyor. Neredeyse tüm işler kopyala yapıştır yöntemi ile geçmişin kötü bir taklidi şeklinde yürütülüyor, gün kurtarılıyor. Hiçbir hazırlık, ön bilgilendirme yapılmadan, hakkınızda hiçbir suçlama-kabahat olmadan, atfedilen kusurlara hiçbir savunma yapılamadan, bir sabah işe geldiğinizde görev yeri ve biriminizin değiştiğini görürsünüz. Bir anda şehrin diğer ucuna ulaşım, çocuğun okula bırakılması, bebeğinize gecede bakabilecek bir bakıcı bulmak vb. problemlerle yüzleşirsiniz ve bu kimsenin umurunda değildir, 168 yıldır da olmamıştır. Asayiş polisi bir gecede trafik polisi, trafik polisi bir gecede karakol polisi, Özel harekât polisi bir gecede koruma polisi olabilir, terör polisi bir gecede kendisini lojistik şubede, narkotik polisi bir gecede kendisini hassas nokta nöbet kulübesinde bulabilir… Çakı gibi personel yatış noktalarında, mesleğinin son demlerini yaşayıp yürümekte güçlük çeken personel sokaklarda olabilir…

Örneğin bir karakol, mıntıkasındaki adli-idari soruşturmaların ana başlangıç noktası, savcılık iddianamelerinin ilk çerçevesinin çizildiği birim konumundadır. Dolayısı ile karakol çalışmalarının bu konularda yoğunlaşması beklenir. Durum hiç de öyle değildir… Karakol personeli de diğer tüm personel gibi idari tedbirlere yani spor müsabakalarına, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine, konserlere, kongre-dernek toplantılarına, protokolün geçiş güzergâhlarına, bayram törenlerine, hemen her hafta yapılan sınav merkezlerine, düğünlere, balolara vb. çoğu görev dışı, yığma metotlu, öngörüsüz, aşırı tedbirlerden beri gelemez. Anlayacağınız birimlerde profesyonel bir çalışma sistemi kurulamamış, her personel her işi yapma durumunda bırakılmış sonuçta bir yılgınlık, bıkkınlık, vurdumduymazlık, küskünlük çalışanların damarlarına şırınga edilmiştir. Koskoca teşkilat, aylar-günler öncesinde belirli takvim günlerine bağlanmış tedbir görevleri için dahi, haftalık mesai saati standardı içerisinde kalarak, çalışanı mağdur etmeyecek, görevi de aksatmayacak, polisin de insan olduğunu, sosyal çevresine karşı da görev ve sorumluluklarının olduğunu hatırlayarak planlama geliştirememiştir. Sanki her yıl, her ay, her hafta, her an kırmızı alarm durumu, savaş durumu hakimdir… Sürekli anlık görevlendirme yöntemi yüzünden polis memurları yaşamlarına dair ileriye dönük plan, program yapamaz durumdadır. Hafta sonu piknik, sinema, tiyatro, akşam dost ziyaretleri vb. basit birçok aktivite çoğu zaman imkânsızdır. Gece yarısı telefonunuz çalar ve cepheye sevk edilirsiniz… Polisler böylesine adanmış bir ömür sürerler işte… Çalışırken haklarını alamadıkları gibi emekli olduklarında tam bir hezimete uğramalarına rağmen… Polisin aile-arkadaş çevresi ve görev mahallinde muhatap olduğu vatandaş sürekli böylesine güvensiz ortamlara şahit olmakta, korku, panik ve tedirginlik geniş kitlelere ulaşmaktadır… Vatandaşın en büyük korkusu polisle muhatap olmaktır çünkü polisi psikolojisi bozuk insan olarak tanıyor… Teşkilattaki Polis Karakollarının durumu içler acısıdır. Zaten öyle olması da gerekiyor çünkü her türlü kanunsuz uygulamada, angaryada, kişisel kölelikte; -karakola sürülürsün ha… Tehdidi ile korkutulan personel rahatça kullanılıyor. Karakol teşkilatının adli polis statüsü ile tamamen adalet bakanlığına bağlanması onlar için bir kurtuluş olacaktır.

Mesleki birikim, tecrübe gereği Adli Makamlara birçok konuda yardım yapması, kapı aralanması beklenirken, Polis Teşkilatı bu vasfından uzaklaşmış, yalızca getir-götür işlerine bakar hale gelmiştir. Adalet Bakanlığı bünyesindeki teknik altyapıda, ihtisaslaşma ve uzmanlaşma zirve yapmış, savcılarımız son derece iyi donanıma kavuşturulmuş bu sayede birçok başarıya imza atılmıştır. Ancak sacayağının biri olan Polis Teşkilatı bu konuda kendi içerisindeki yüzyıl savaşlarını sonlandıramamıştır.

Teşkilatın kendi sorunlarına kendisinin çözüm bulacağını beklemek, bütün olumsuzlukları görmezden gelmek demektir. Teşkilattaki Kast Sistemi yapısındaki üst idare, mevcut durumun değişmemesi için olanca gücü ile tüm kamuoyunun gözünü boyamakla meşguldür. Kıdem, liyakat, başarı yerine zaman sürecinde veya göstermelik sınavlarla üst idare oluşur. Söz sahibi üst düzey rütbeli personelin önü açık, alt düzey rütbeli personelin önü tıkanmış durumdadır. Kolejli, Akademili, Orta K’lı, Başpolis vb. rütbeli personel yapısı dahice bir buluştur gerçekten. Neden böyle bir yapı… Belli bir kesimin pis işlerden kurtulması için olabilir mi? Hayatında karakol görmemiş, hakim ve savcı ile muhatap olmamış, sokağa hiç çıkmamış, otopsi nedir bilmeyen en ilginci bütün bunlarla muhatap olmaktan korkan bir yapının üst idari makamlara hakim olması tabii ki düşünülemez. Rütbelerde terfi etmeyi engelleyecek en büyük unsur kast sistemindeki sıralı üst amirlerin olumsuz bir görüş belirtmeleri. Bu yüzden çoğu amir, abi ve ablalarına sormadan kendi yetkilerini kullanamaz, inisiyatif-risk alamaz, yanlışları bildiği halde doğruları savunamaz, anlık değerlendirmelerde bulunamaz bu ve benzeri nedenlerle maddi-manevi-hukuki zararlara, güvenlik zafiyetlerine engel olamaz… Tek dert kazanılmış küçük şeylerin iyileştirilerek devamlılığının sürdürülmesidir. Nedir bu küçük şeyler: İyi bir makam odası, iyi ve mümkünse sivil bir makam aracı, her türlü özel işi yaparak aileden biri gibi olacak iyi bir şoför, yılbaşı eşantiyonları, hediyeler, emniyetin yürüttüğü tüm hizmet ve sosyal tesislerde öncelik-ayrıcalık, güçlü siyasi-ekonomik-akademik dostluklar, otomatiğe bağlanmış maaş taltifleri, kılını kıpırdatmadan alınan tüm ek güvenlik tazminatları, son zamanda sınav görevlerinde koordinasyon sağlanması gibi atfedilmiş görevlerden gelen sabit paralar vs. Esas amaçsa bütün bu küçük şeylerin kazanımını sağlayan mevcut Kast sisteminin her ne olursa olsun yıkılmasının önüne geçmektir.

Medya ve basına yansıdığı üzere dışarıdan bakıldığında, görevin çoğu zaman Kanun Yetkisi yerine siyasilerden gelen anlık cevazlarla yapıldığı görülür. İşte bu durum tam bir çıkmazdır… Yetki kanundan değil de başka kaynaklardan alındığından polis uygulamalarının adamına göre farklılıklar gösterdiği düşüncesi polise olan güveni sarsıyor, vicdanları sızlatıyor. Meslek disiplin mesleği ancak hiçbir şeyin disiplini yok, tam bir kuralsızlık… İhtisaslaşma olmadığından yani her polis her tür görevde kullanıldığından ve mevzuat kalabalığı yüzünden, yapılan görevin mevzuatına da hakim olunamadığından hiçbir görevin çerçevesi çizilemiyor. Zaten Polisin aldığı ücretin de yasal bir çerçevesi yok ki... Fazladan çalışma ücreti adı altında sabit bir ücret verilerek hukuk çiğnenir... Bu ücreti neye göre takdir ettiniz? Cevap yok…

Yapılan görevlerde hiçbir raporlama yapılmaz, lüzumsuzluklar veya ihtiyaçlar bu yüzden saptanamaz. Gece mesaisinin, gündüz mesaisinin, hafta sonu mesaisinin, bayram mesaisinin, yasal çalışma saatlerinin hiçbir ayrımı ve önemi yoktur. Gündüz mesaisinin bitiminde spor müsabakası, konser, toplantı, şube nöbeti vs. ek görevlendirmelerle mesai devam eder, aynı günde yasal olmayacak şekilde birkaç yerde görevlendirmeler yapılabilir. Polisin zaman mefhumu olmadığından bakanlıklarda, adliyelerde, müsteşarlıklarda, valiliklerde, kaymakamlıklarda saymakla bitmez birçok yerdeki ilgisiz işlerde Polis kullanılır. Diğer memurların 24 saat esasına göre çalışması maliyeti yükseltir çünkü.

Gerçekten öyle midir? Polisin çalışma sisteminde zaman mefhumu yok mudur? Hayır! Aslında bu konuda yine tam bir becerisizlik ve keyfi uygulamalar söz konusudur. Tabii ki Polis bir güvenlik birimidir ve olağanüstü şartların oluşması halinde gece-gündüz görevinin başında olacak, gerekirse 40 saatlik mesaisinin üzerinde çalışacak, günlerce, aylarca görev mahallini terk etmeyecektir. Bu özveri gösteriliyor ancak sonu gelmiyor, karşılığı da alınamıyor. Fazla çalışmaya fazla istirahat verelim şeklinde öneriler sunan, köle çalıştırma mantığı ile düşünen sivri zekâlar var bu memlekette. Ben amirken geliyorum, çalışıyorum sen de mecbur geleceksin kafa yapısına sahip, amir olmanın mantığını hücrelerine kadar çözümlemişken, salağa yatan üstün zekâlar var bu memlekette… Dünya hayvanların çalıştırılması şartlarını iyileştirmişken bizde hala angarya devam etsin istiyorlar… Yaptığı işin hakkını alamayan birçok meslek grubu var maalesef fakat gelin görün ki hiçbirinde anlatılan böylesine bir kölelik düzeni yok. Gösterilen özverinin onda birini gösterenlerin misli ile haklarını aldıkları, ülkede küçük bir azınlığın tüm sermayeye sahip olduğu, sonradan eline imkân geçenlerin bal tutan parmaklarını yaladıkları aşikâr…

Polisin her görevi anlık gelişmiş olağanüstülük kılıfında yürür. Takvime bağlı bilinen durumlar için hiçbir ön görü, planlama yapılmaz. Adam büroda görevli mesaisi bitince –sen nöbetçisin fazladan 4 saat daha çalışacaksın… Futbol müsabakası saat:16.00 da sen saat:12.00 da görev alacaksın, bu hafta sonu miting var çalıştığın haftaya ek fazladan çalışacaksın vs. saymakla bitmez, dedik ya kölelik… Polis görevlendirmelerinde hiçbir planlama formülü, yöntemi geliştirilmemiştir, gerekte duyulmamıştır. Çünkü iş planlaması yapmak, iş akış şemaları oluşturmak uzmanlık ister, en kolayı her göreve olağanüstülük kılıfı giydirip karga tulumba kuvvet sevkiyatlarında bulunmaktır. Yaşanacak bir olumsuzlukta yeteri sayıda personel görevlendirilmiştir şeklinde savunma vermek amaçlanır. Oysa polisin görev direncini kıran, yıpratan, yoran böylesine akıl almaz uygulamalar son derece tehlikeli bir taktik hatadır. Polisin sürekli zinde, donanımlı, karşılıklı sevgi-saygı ortamında geliştirilmiş mesleki disiplin ortamında göreve hazır tutulması amaç olmalıdır. Unutmayalım ki yaşanacak olumsuzlukları her açıdan değerlendirecek vasıflı adli kadrolar var artık. Nitelikli güvenlik tedbirinin alınıp alınmadığı, görevin ifasını imkânsızlaştıran veya zaafa uğratan nedenlerin yaratılıp yaratılmadığı da mutlaka sorgulanmaktadır.

Bir ile yeni atanan emniyet amirinin ilk icraatı genellikle mevcut kadroda güvensizlik, huzursuzluk yaratmak oluyor. Nasıl mı? Hemen personel bilgi formları yenileniyor… Güya nitelikli personel taraması yapılacakmış, şişkin kadrolar ortadan kalkacakmış. Bu bilgi formlarında personele çalışmak istediği ve seçmekte zorunlu olduğu başka birimleri de göstermesi isteniyor. Böylece personele, her an çalıştığı birimde değişik olacakmış korkusu veriliyor. Kazan kaynatılıyor, huzursuzluk başlıyor, güven ortamı yine kayboluyor. Verilmek istenen korku yersiz, çünkü bu durum kimsenin umurunda değil artık, Polis zaten bu yaşanacakları biliyor. Gelen yeni amir boş gelmedi. Çevresindeki ulemanın ricaları ile dolu bir ajanda var elinde ve gereğini yapmak durumunda, birim değişikliklerinin asıl nedeni de bu. Olayın aslının ortaya çıkmasının önüne geçmek için çok geniş kapsamlı yer değişiklikleri, revizyonlar yapılır. Yaşanacak mağduriyetler, görevin devamlılığı ve sürdürülebilirliği, mesleğe küskünlüklerin artması kimin umurunda… Baştaki Vali veya Siyasi güç de bu revizyonların önüne geçemiyor… Bir süre durduruyorlar belki ama huylu huyundan vaz geçirilemiyor… Olayın gerekliliğini savunmak için kanunsuz deliller oluşturulmaya çalışılıyor. Nasıl mı? Personel üzerinde baskı kuruluyor, metro giriş çıkışlarında kep kontrolü yapılıyor, çarpık disiplin tüzüğü ile savunma imkanı olmayacak, böylece dışarıya konunun sızmayacağı basit ceza uygulamaları yapılıyor… Bu uygulamalarla revizyonun alt yapısı oluşturuluyor, güya gerekçeler delillendiriliyor.

Bu yapı içerisinde konusunda uzman, nitelikli amir-memur bulmak zor oluyor, olanlar da teşkilatta tutulamıyor. Keyfi muamelelerin, kanunsuz emirlerin, öngörüsüzlüklerin önü de alınamıyor. Örnek mi? Bir emniyet amiri trafik ceza tutarlarında neden azalma oldu şeklinde altındakilere baskı uygulayabilmektedir. Vatandaşın bilinçlendiğini, artık kurallara uyar hale geldiğini, Mobesse vs. kamera sistemlerinin yarattığı caydırıcılıkla vatandaşın artık kurallara uyduğunu, bu yüzden de tahsilatlarda azalmanın olduğunu kabullenmiyor. Çünkü onun hesabı başka, onun üstündekilerinin hesabı da başka… Oysa esas amaç herkesin kurallara uyduğu, 0,00TL tahsilata ulaşabilmek değil mi?

Teşkilat içi uygulamalar Mobbing açısından çok iyi bir araştırma sahası oluşturduğu halde bu durum tezlere yeterince yansıtılamamış, akademik ve hukuk çevrelerince değerlendirilememiştir. Örnek mi? Emniyet Amirinin emri ile yemekhanede dağıtılan yemekte Polis Memuruna 3 adet köfte, amir sınıfı rütbeli personele ise 4 adet köfte verilmesi, doğum izninden döndüğü bilinmesine rağmen bebekli bayan personelin gece vardiya sistemi olan birimlerde görevlendirilmesi, günümüzdeki gebeliklerin her safhasında düşük tehlikesinin olduğunun bilinmesine rağmen yine gebe personelin muvafakati dışındaki, fiziki güç gerektiren görevlere fütursuzca gönderilmesi… şeklinde aklın alamayacağı uygulamalar görülebilmektedir. Gel de 3 çocuk yap şimdi... Araştırın bakalım polis bayanların ortalama çocuk sayıları nerelerde… Akıl almayacak şekilde idari mevzuatın çerçevesi çizilmemiş, ucu hep açık bırakılmıştır. Böylesine disiplinsizlik ve keyfiliklerle çağdaş bir kölelik düzeni devam ettiriliyor işte. Teşkilat özel bir teşkilat olmak istemiyor, normal bir teşkilat olmak istiyor. Kutsanmak istemiyor, her meslek grubu kadar değer görmek istiyor. Polis sivil idare içerisinde bir kolluk kuvveti olmasına rağmen, gelişmişlik sadece araç gerecin yenilenmesinde gözlenebilmiştir. Oysa inşaat-emlak, personel-insan kaynakları, bütçe, hukuk vs. birçok sahada profesyonel sivil kadrolar görevlendirilebilmeliydi. Bunların yapılmayışı belki de çalışma şartlarında bir standardın oluşturulamayışının tek nedeni.

Polis memuru artık Kasko sigortasız araçlarla görev yapmak, cebinden verdiği paralarla ekip otolarını yıkatmak, lastiklerini değiştirtmek istemiyor, yalnız kovboy misali değil, arkasında kanun-devlet gücü ile görev yapmak istiyor, Mastır dahi yapsa kadro derecesinin 1’e düşürülmesini engelleyen mevzuatlardan kurtulmak istiyor. Rütbeli personel arasındaki Akademili-Kolejli-Orta K’lı, Başpolis gibi Değişmez Kast sınıfı çekişmelerinden kaynaklanan sorunları yaşamak istemiyor, herkesin önce Polis olduğu, sonrasında göstereceği, başarı, liyakat, özveriye göre yükseleceği bir sistem istiyor.

Polis siyasi iradenin ulufe olarak dağıttığı taltif adı altındaki ek ücretlendirmelerden de adil olarak faydalanamaz. Taltifini otomatiğe bağlayıp dönemsel olarak sürekli alanlar, meslek boyunca 300-500 taltif elde edenler, sağlık vb. nedenlerle görevlerden muaf olduğu halde taltif alanlar varken çoğu Polis Memuru taltifin ne demek olduğunu dahi bilmez. İşte bu yüzden polis, taltif adı altında sürekli aynı yerlere giden, teşkilat içerisinde büyük huzursuzluklara, kavgalara, adaletsizliklere neden olan böylesi para ödüllerinin mutlaka kaldırılmasını, bunun yerine tüm personele yılda bir kere, eğitim öğretimin başladığı hafta öğretmenlere verildiği gibi ek bir ödeme istiyor.

Emniyet Hizmetleri sınıfındaki personelin kadro dereceleri eğitim/öğrenime göre değil, rütbe durumuna göre belirlenir. Emniyet Müdürü dışındaki personelin kadro dereceleri en fazla 3’ün 1’ine kadar düşebilir ki bu durum alınan ücretlerde etkili olmasa da görüntü olarak teşkilat içerisinde büyük bir ikilik yaratır. Polis memurunun maaş hesaplamalarında 2200 gibi komik bir ek gösterge rakamı kullanılır. Taban maaşı 900 liradır. Çalışırken alınan ücreti ek tazminat ve ödemeler oluşturur. Bu büyük bir aldatmacadır. Neden mi? Emekli olunduğunda, bu ek tazminatlarınız kesintiye uğrar ve emekli maaşınız 1.200 lira olur ki bu çalışırken aldığınız maaşın yarısıdır. Emekli tazminatınız da 35.000 liradır. Polis Memurlarının maaş veya emeklilik maaşlarını belirleyen Ek Gösterge rakamı 2200 değişmediği sürece iyileşme sağlanamayacağı açıkken, 657 sayılı DMK’nun “VII. Emniyet Hizmetleri Sınıfı” bölümünde c) Daire Başkanları ile Diğer 1.Sınıf Emniyet Müdürleri Ek Gösterge Puanları 3200-3600 olup Müdüre ayrı Memura ayrı Ek Gösterge durumu tüm çıplaklığı ile ortada iken, sıkıntıdan herkes değil sadece Polis Memurunun mustarip olduğu bilinerek hiçbir çözüm çabası içerisine girilmemiştir.

Polis Memuruna her yıl 10 Nisan Polis gününde bir takım vaatlerde bulunulur ve bu vaatleri basın yayın kuruluşlarından duyanlar gerçek sanır, asker, öğretmen, sağlıkçı vs. de özlük haklarında iyileşme ister. Onlar istediklerini taban maaş ve ek göstergelerle hep alır, Polis ek ulufelerle kandırılır. Bu komik döngü böyle sürer gider. Diğer zevat büyük bir sabırsızlıkla 10 Nisanın gelmesini beklerken, Polisler bu günün takvimlerden silinmesini ve çoğu küçük düşürücü anlamsız kutlama şekillerinden kurtulmak ister.

Polis güya adaletin temin ve tesisine yardımcı olacak, ama kendi hakkını savunmaktan aciz. Adamlar zorunlu angaryaya tabi. Kendi içlerindeki yanlışa karşı çıkacak imkânları da yok. ‘Kendisi himmete muhtaç bir dede, neredeki gayrıya himmet ede.’ Benim konuşma, örgütlenme ve ifade hürriyetimin garantisi olacak olanların kendileri bu hakka sahip değil ki ! Mesela Polisler, trafik ve asayiş şubesinin yerel yönetimlere devri konusunda ne diyor? Jandarma kentten çekilirken Polisin görüşü alındı mı? İstihbaratın yeniden yapılandırılması, Adli Polis Şubesi oluşturulması, Kent Polisi ve Ülke Polisi kavramlarına bakışları ne? Her bakanlığın geliştirdiği projelerini polisin sırtına yüklemesi konusundaki işin içinden çıkılmaz hal alan durum konusundaki düşünceleri ne… Hani derler ya, kelin ilacı olsa kendi başına çalar.

Birtakım yanlışlıklara dur denilebilmesi, daha iyiye ulaşmak için dile getirilmesi gereken taleplerin duyurulabilmesi için sendikalaşmak zorunlu. Yoksa kapalı kapılar arkasında kol kırılıp yen içinde kalınca olan her kese oluyor. Polis mevcut konumu ile her kesime güven veremiyor. Oysa polis herkes için var olmalı. İktidarların maşası olarak çizile gelen görüntü son derece sakıncalı. El-Maşa ilişkisi gereği İktidardaki siyasi partilerin Polis teşkilatındaki sorunlara el atmalarını beklemek beyhude olduğu için sendikalaşmak gerekli. Polisin, kanundan gücünü almasını sağlayarak demokratik bir toplumun her kesimince kabul görülebilmesi için sendikalaşmak gerekli. Polisin, kanunlarla çizilmiş sınırlarda bağımsız bir erk olup herkesi kucaklayabilmesi için sendikalaşmak gerekli. İktidardaki siyasi iradenin de gücünü polisten değil, kanundan almasını sağlamak için polis sendikalaşmak gerekli. Sendikalaşmak bütün bunları nasıl sağlayacak demeyin… Sorunların çözümünde bir kapı aralanacak, özgür ifade ve bilimsel ortamlarda her şey tartışılacak, çözümler küçük ve büyük ölçeklerde kendini gösterecek. Bunun böyle olacağını da herkes biliyor ama… Çözümsüzlüğü devam ettirmek isteyen çıkar guruplarının önü alınamıyor… Ekonomik ve Siyasi rant elde eden gruplar ile kariyer yapma hırsında olan Kast örgütü el ele vermiş çözümsüzlük adına direniyorlar…

Şunu bir kere tespit etmeliyiz… Sorunların çözümünde tek bir sendikanın varlığını düşünmek saflık olur. Asıl amaç, çalışanın kendi yasal haklarını en iyi savunduğuna inandığı herhangi bir sendikaya üye olabilmesidir. Bu bağlamda mevcut sendikalara dahi üye olunabilmelidir. Aksi halde kurarsınız bir polis sendikası, mevcut düzenin devamından yana olan kast örgütü gelir sendika yönetimini ele geçirir, değişen hiç bir şey olmaz. Örnek mi? Polis sandığı…

Elin hırsızı, katili, uğursuzu, ayyaşı, dayakçı kocası, siyasi yakını olan serserisi, görevden bihaber başındaki amiri ile sürekli muhatap olan polisin ve polis ailelerinin psikolojisini düşünen var mı? Polis çocuklarının ve eşlerinin refah ve mutluluk katsayısı, sağlık ve başarıları ne durumda, merak eden var mı?

Polis, kendi içindeki sapmalarla bahşedemiyor… Kendi içindeki haksızlıklarla baş edemeyenlerin, toplumda barış ve güvenliği sağlamaları mümkün mü? Bu insanlar yeri geliyor, umutlarını kaybediyorlar ve eşte orada her şey kopuyor. Şiddet, alkol, intihar, görevde aşırı güç kullanma vs.

Kesinlikle bu insanların örgütlenerek bireysel, sosyal, kültürel, mesleki, ekonomik hak ve statülerini iyileştirmeleri gerekiyor. Mevcut yapı içerisindeki kurumsal iyileştirme projelerinin birer oyalama taktiği olduğu görülmüştür. Her şeye dokunan siyasi iradenin bir elinin de polis teşkilatına dokunması, işlerine gelmese de aksayan noktaları çözmesi bir zorunluluktur artık.

Devlet hep 18 yaşındadır ya, Polisin de yaşlısı olmaz hep gençtirler… Genelde 59 yaşına gelmeden ölürler. Polisin memleketi de yoktur hep göçmendir, çocukluk arkadaşları da yoktur, çocuklarının da çocukluk arkadaşları olmayacaktır. Polis kimilerinin ön bahçesi, kimilerinin de arka bahçesidir. Polis çilesinin karşılığını alamaz, alamayacaktır da, şamar oğlanıdır vesselam. Teşkilatın bağlı olduğu merkezi ve siyasi yapılar, mevcut pozisyonlarını koruma adına sorunlar karşısında bugüne kadar susmuş, sorunların çözümüne yönelik hiçbir girişimde bulunamamıştır. 168 yıllık koca bir teşkilatın üst yapısı sadece; ey polis memurları sorunları kimseye şikayet etmeyin, dillendirmeyin, bizleri nafile yere meşgul etmeyin söylemleri dışında, adil çözüm projeleri geliştiremediği gibi teşkilat içerisinde yaşanan sorunların siyasi iradelere yansımasının önüne de set çekmiştir. Neden acaba… Yoksa sorunlara çözüm bulunmasından mı korkuluyor. Mesleğin hiçbir albenisi yok gibi görülüyor, ne var ki ekmek kapısı… Polisin en sık yaptığı dua “Allah’ım çoluğuma çocuğuma başka hayırlı ekmek kapıları aç…” Yaşanan olumsuzlukların giderilmesine yönelik tek çare; geçmişte bu teşkilata zarar verenlerin asla unutulmadığı, satılmamış temsilcilerinden oluşmuş, güçlü sendikalar bünyesinde yürütülecek faaliyetlerdir. Kurum içerisinde çalışanların insan onurunu savunacak ve koruyacak en son çaredir sendika. Günümüzde iyi yetişmiş donanımlı Savcılarımız ve ulaşılmış Teknik Gelişmişlik sayesinde Polisin yürüttüğü hizmetlerde büyük başarılar gözlenmektedir. Tam başarı isteniyorsa ki, istendiğine inanmak istiyoruz; kendi içerisinde barışık, kanunla çizilmiş görev sınırları ile de siyasi baskılardan kurtulmuş bir Polis teşkilatı tek amaç olmalıdır. Son zamanda bir şeyler yapılıyor imajı vermek için Polisliğin kariyer mesleği yapılacağına dair söylemler ve Başpolislik gibi içi boş uygulamalar teşkilatın huzurunu daha da bozmaktan öteye gidememiştir. Öncesinde teşkilata katılan insanımız hep gariban kesimdendi ve belki de bu birilerinin en büyük şansıydı. İşte o gariban kesim ki ses çıkaramaz, Vatan-Millet-Sakarya ile işler bir şekilde yürürdü. Ancak şimdilerde durum değişti. Artık Polis Teşkilatı üniversitelerden mezun olmuş, bir dünya görüşüne sahip, idealleri ve hedefleri için savaşmaya hazır, sadece Ülkesi ve Milletinin Polisi olma yolunda, Kanunun Üstünlüğüne inanmış bir yapıda. İşte bu yapının önü açılmadığı takdirde taze kanlar, kangrenin büyümesine neden olacaktır. Bu meslek grubunun çağdaş normlarla tamamen yeniden yapılandırılmasını öteleyemezsiniz artık.

Saygılarımla

KAYNAK ; http://asoip.blogcu.com/polis-neden-sendika-istiyor/12347621

PAYLAŞIM : https://www.facebook.com/poliskursusu & Mesut &

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder